8 Mart 2011 Salı

“Türk Gazetelerindeki Tek Doğru Şey Tarihtir”

Benim yalnız ve güzel ülkemin özgür gazetecileri “Kalemini kır ama satma!” diyen meslek büyüklerine karşı çıkmayacak kadar akıllı, deneyimli ve namusludur; sırf bu yüzden başlıktaki söze zerre kadar katılmıyorum, hele gerçekliğine hiç mi hiç inanmıyorum.

Bu söz var ya bu söz; yalandır, iftiradır, kandırmacadır ve hatta hedef saptırmak için söylenmiş bir sözdür.

Bitlis’te bir çobanın ayağı taşa takılsa dert eder benim ülkemin gazetecileri…

Bir kere benim ülkemdeki bütün gazeteler halkın doğru haber alma hakkına saygılıdır ve bu ilkeyi akıllarına batmış kıymık gibi unutmazlar, unutturmazlar. Kaldı ki gazetecinin gerçeğe bağlılığı ilkesi de bunu gerektirir.

İzmir’de bir meltem esip meyveli ağacın dalını kırsa fırtına estirir ülkemin köşe yazarları.

Ülkemin gazeteleri hepsi basit bir haberi olduğu gibi verir tıpkı önemli haberleri verdikleri gibi, yorum katmazlar, gördüklerini yazarlar; gazetecinin sosyal sorumluluğu da gazetecinin mesleki bütünlüğü de bunu gerektirir.

Yozgat’taki bozkırda güneş geçse bir bebeğin yoksul başına, gölge etmek için yarışır benim ülkemin muhabirleri.

Her şeyden önce ülkemin gazeteleri halkın habere ulaşması ve katılımına son derece saygılıdır. Tıpkı özel yaşama ve insan onuruna saygılı oldukları gibi.

Ankara kalesinden bir köşe taşı eksilse ülkemin araştırmacı gazetecileri taşı çalanı kendi cehennemine kadar kovalar.

Bir zümrenin, bir kişinin istekleri ve hedefleri doğrultusunda yayın yapmaz benim ülkemin gazeteleri. İnsanları dolduruşa getirmez. Ulusal topluluğa, demokratik kurumlara ve kamu ahlakına saygılıdır. Tıpkı evrensel değerlere ve kültür farklılıklarına saygılı oldukları gibi.

Ben ülkemin gazetelerine inanıyorum, onlar aklımın karışması için değil karanlıkta bir mum yakmak için çabalıyorlar, yere düşen insana da uçan insana da eşit mesafedeler.


Nevzat TEKİN

Hamiş: başlıktaki söz Haim Revivo’nun.


Karikatür: Avni Odabaşı

7 Mart 2011 Pazartesi

Günsüz Kalasınız

İçimdeki beni erkek yapan dışımdaki kadının varlığıdır. Bazen gözlerinin denizinde boğulmak istediğim sevgilim bazen çok üşüdüğüm zamanlarımda nefesinde ısınıp dizlerinin dibine sığındığım annem. Özleminin vahşi atına binip zamanın içinde kaybolmak istediğim ablam. Beni ben yapan, kötülüklerden arındırıp güzelliklerinin ve inceliklerinin çiçekleriyle donatan kadınlar. Sizleri seviyorum demenin yavan ifadesi ile anlatamadığım insanlar.

Kadın aktığım yataktır. Ne kadar dik olursa eğim o kadar hızlı akar su, bir o kadar da fazla aşındırır çevresini.

Suyumdur benim, hayatta kalmamı sağlayan can suyum... Bazen kim yatak, kim su karışır!

Bazen yolunu gözlediğin yarine yatak, anneciğine su olursun... Can olursun... Kaç canın var?

Varlığınızınla daha da anlamlı kılıyorsunuz beni... Sizlerle hayatımın daha anlamlı ve daha çekilebilir olduğunu biliyor ve sizleri seviyorum...

Bereketli...

Doğurgan...

Tamlanan...

Tamlayan...

Gününüz kutlu olsun canlarım...

Bir de gün kutlamaya gerek kalmayan zamanlar uzak olmasın...

Günsüz kalasınız...

İnsanların cinsiyetlerine göre değerliliklerini ifade edemeyeceği zamanlar gelsin de günsüz kalasınız...

Nevzat TEKİN
08.03.2005 / 08.03.2011
Çatalca

6 Mart 2011 Pazar


Lila

Şimdi biraz deniz kenarı gerekli bana
biraz da hüzün,

Ergen bir umut
ya da
kullanılmamış bir özlem gerekli,

Ellere yabancı bir sinenin kokusu gerekli
ya da
örselemeyen bir dokunuş,

Habersiz bir sevinç gerekli,
o olmazsa
müjdeci bir gülüş,

ama illâ ki dudak kıyısındaki tebessümün rahatlığı gerekli,

Birbirine karıştırmak için
az kırmızı gerekli
ondan daha az yeşil
ama çokça mavi

Şimdi
sen
gereklisin
ama
en
az
benim
sana
gerekli
olduğum
kadar.

Nevzat TEKİN
05/03/2011 - Kadıköy