Üçlemenin ilk ayağı : Trois couleurs: Bleu (1993)
"Artık tek bir şey yapmam gerektiğini öğrendim; `hiçbir şey`..."
Acı bir kayıp, durağan bir zaman, başka yerde başka insanlarla yeniden başlama isteği; ama çokça hüzün, dalgın bakışların tanığı ve sanığı hüzün.
Israrla herkes özgürlüğü simgelediğini yazıyor, bence hüznü simgeliyor bu film ve zaman zaman değiştirmek isteğimiz halde insanlarımızı ve mekanlarımızı ne kadar büyük bir tutkuyla sevdiğimizi de anlatıyor.
Bir sevgiyi veya sevgiliyi kaybettikten sonra içine kabul etmeyen eski ortak mekanları terk etme isteği ve zorunluluğu, yine de her yenide eskinin ışıltısını arama telaşı... Her kayıp başta yalnızlığa ve annenin şefkatli aguşuna iter insanı; ama artık ne yalnızlığı uzun süre çekebilecek çoğul duygulara tanık bir beden ne de çocuklarına da olsa kalan kısacık ömrünü vakfedebilecek bir anne kalmıştır geriye. İnsanın her kendinden kaçışı aslında kendi anlam çekirdeğine yeniden dönüşüdür.
Hoş bir film aslında, sessiz ve sakin...
Kim ne derse desin; insan yaşamının içe doğru kapanan bir helezon olduğunu düşünmemize rağmen o dışa doğru açılan bir helezondur. İnsansız ve sevgisiz yapamayışımızın nedeni de budur aslında.
Hala seyretmediyseniz, buluverin bir yerlerden ve seyredin, bir şey kaybetmezsiniz.
Oldu mu?
Nevzat TEKİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder